Ekinler Harman Olunca
Bilmem hiç
ekmeyin soframıza geliş serüvenini düşündünüz mü? Çok uzun bir serüven yaşar,buğday soframıza ekmek
olarak gelinceye dek.O serüveni yaşayanlar bilir.
İlçemizde (
Bulanık) sonbahar mevsiminde eylül ile ekim ayı arasında buğdaylar
ekilir.Ekimden hemen sonra kar yağar.Kış boyu tohumlar karın altında
çimlenmeden bekler.İlkbahar gelince çimlenmeye başlar.Bulanık Ovası yeşile
keser.Sanırsınız ki ovanın üzerine havı yüksek yeşil bir halı
sermişsiniz.Rüzgar esince ekinler,bir o yana bir bu yana salınırlar.Sanki bir
su akar gibi.Zaman içerisinde büyür,başak verirler.O başaklar yavaş yavaş
dolmaya başlar.Doldukça bükülmeye başlarlar.Git gide renkleri yeşilden altın
sarısına dönüşür.
Temmuz sonu
ağustos başı başakların içerisindeki buğday taneleri sertleşir.Artık hasat
zamanı gelmiştir.Herkesi sevinçli bir duygu kaplar.Kimi tırpan,kimi
traktör,kimi biçerdöver ile hasat etmeye başlar.Bizler ilk dönemlerde tırpan
ile günlerce tarlada çalışır buğdayları biçerdik.Sonradan traktörle ücret
karşılığı biçtirmeye başladık.Traktörle
biçmek daha kısa sürede olurdu.Samana ihtiyacı olmayanlar da biçerdöverle
hasadı yapardı.En kolay ve rahat olanı biçerdöverle hasat etmekti.
Tırpanla hasat
yaparken,sabah erken saatte evden öküz arabası ile yola koyulurduk.Öküz
arabasını genellikle babamız sürerdi.Bizlerde tarlaya varıncaya kadar arabada
uyurduk.Tarlaya vardıktan sonra ,arabadaki eşyalar,araç ve gereçler özenle
indirilir,sular ve yiyecekler gölge bir yere yerleştirilir.Hızlı bir şekilde
ekini biçmek için tırpan masatlanır,biçme başlardı.Birkaç saat çalışdıktan
sonra sabah kahvaltısı için arabanın altında toplanır.Evden
getirdiğimiz,yiyeceklerle kahvaltı yapar,biraz dinlendikten sonra ,tekrar
çalışmaya başlardık.Biçilen ekinler dirgen ve tırmık ile yığılıp,bulul haline
getirilirdi.Akşama doğru bulular küskü ile taşınarak yığınlar oluşturulurdu.Bazen
komşu tarlalarda çalışanlar denk gelir,sohbet ederdik.Ekinleri biçdikçe
gözümüzde büyürdü.Sanki hiç bitmeyecek gibi.Birkaç gün sonra o tarla biter,bir
başka tarlaya başlardık.Ekin biçme yaklaşık on beş gün sürerdi.
Biçme işinden
sonra harmana taşıma işi için,arabanın büyütülmesi,bakımı yapılırdı.Laydırları(arabanın
yanlarına konan ahşaptan yanlık) yenile,arabayı büyüt ki sapları taşıyabilesin..Hazırlıklar
tamamlandıktan sonra,gece saat üç sularında evden iki kişi,uyanır,arabaya
binilir, sap(ekinlerin başakla birlikte olduğu durum) getirmeye
gidilirdi.Yaklaşık bir araba üç saat içinde getirilirdi.Rüzgarın çok olduğu
günlerde taşımaya ara verirdik.Bir harman olunca dövenle (öküz ya da atla çekilen,
altı obsidyen veya çakmak taşından yapılmış ahşap araç) sapları saman haline
gelinceye kadar,çiğnetirdik.Sıcakta dövenin üzerinde olmak istenilmeyen bir
şeydi.Harmanın tozu ,sıcağın tesiri,insanın beynine işlerdi.Köse
Çayırı,Delalı’nın Çayırı,Kilise Çayırı harman yeri olurdu.Harman yerinde ayrı
bir şenlik havası olurdu.Ekinleri biçip getirmenin mutluluğu yaşanırdı.Geceleri
harmanların başında uyunur.Uyku dışı zamanlarda derin derin sohbetler
yapılırdı.Derken yaklaşık bir ayda bütün saplar harmana gelmiş,dövende saman
haline getirilmiş,tığlar oluşmuş,rüzgar beklemeye başlanmıştır.Rüzgar olduğu
saatlerde tığ savrulur,saman ile buğday birbirinden ayrılırdı.Zaman zaman ara
verilir,karpuz,peynir,ekmek ile ara öğün yenirdi.Dövenden sonra patosla harman
yapılırdı.Patosta çalışmak zordu,fakat bir gecede harmanı yaptığı için tercih
edilirdi.Sonra tığ makinesi ile buğday samanından ayrılırdı..
Buğdaylar
çıktıktan sonra şadara (ince gönden ,seyrek dokunmuş elek) ile elenir.Tekrar
halvirle (ince gönden ,sık dokunmuş elek) elenir,tohumluk buğdaylar,çuvallara
doldurularak,kilere yerleştirilirdi.Satılacak buğdaylar ayrı bir yere
konurdu.Kışlık un yapılacak buğdaylar torba ve çuvallara konur,Körsu Deresi’nde
uygun bir zamanda yıkanır,kurutulur,elenir
ve torbalara konarak değirmene götürülürdü.
Değirmen için
Nadim Amcadan, ayrı bir güne söz alınır,o gün geldiğinde değirmene
gidilir,buğdaylar un haline getirilir.Eve getirip ,ambara yerleştirilirdi.Yeri
ve zamanı geldikçe annem tandırı yakar,o unla yaptığı hamurlardan güzelim
lavaşları yapardı.Ekmek tandırdan çıkınca buharı ve kokusu etrafa yayılırdı.Hele
birde üzerine şor (kesik) ve tereyağı sürdünüz mü tadına doyum olmazdı.İşte
böyle buğdaylar uzun bir yolculuktan sonra soframıza ekmek olarak gelirdi.Tabii
ki bu süreçte emeğimiz geçtiği için
soframıza ,gelen ekmeyi gururla ve zevkle yiyorduk. 01.06.2015
Yorumlar
Yorum Gönder